
Peygamberler Makamı: Filistin
Seyahatsever Arkadaşlarım! Dünyayı Gâlibî Çocuk sayfalarında birlikte gezmeye devam ediyoruz. Gezme deyince sizlere tarihimizin önemli seyahatseverlerinden birini de tanıtmak isterim.
Değerli seyahatseverimiz Evliya Çelebi, günün birinde rüyasında, Peygamber Efendimizi (a.s.) görür. Efendimizin (a.s.) heybetini ve yüceliğini görünce heyecandan “Şefaat ya Resulullah” diyeceğine dili sürçer, “Seyahat ya Resulullah” der. Efendimiz (a.s.) de “Şefaati, seyahat ve ziyareti sıhhat ve selametle kolay eyle Ya Rabbi” diye gülümseyerek dua buyurur. Evliya Çelebi de bu vesileyle birçok ülkeyi gezip görür ve kültürümüze “Seyahatnâme” adında eşsiz bir eser bırakır.
Bu sayımızda, Evliya Çelebi’nin de gözlemleriyle İslam ülkesi Filistin’i gezeceğiz. Eminim ki, Filistin, “yüz yirmi dört bin peygamberin makamı” ve “Nuh Tufanı’ndan önce ve sonra âdemoğlunun kıblesi” olan topraklarıyla, bizlere kardeşliğin, birlik ve beraberliğin ne kadar önemli olduğunu hatırlatacak.

Bilgi Kutusu
Akdeniz’in güneydoğu ucunda, Asya-Afrika arasında köprü konumunda bulunan bu tarihî bölge adını,
MÖ 12. yy.da Kavimler Göçü sırasında deniz yoluyla buraya gelen Filistlerden alır. Bölgenin konumu nedeniyle sahip olduğu zenginlikten ve üç şeriatın (Musevîlik, İsevîlik, Muhammedîlik) doğup gelişmesinde oynadığı rol nedeniyle pek çok istilaya uğramıştır.
Bu sayımızda, Evliya Çelebi’nin de gözlemleriyle İslam ülkesi Filistin’i gezeceğiz. Eminim ki, Filistin, “yüz yirmi dört bin peygamberin makamı” ve “Nuh Tufan’ından önce ve sonra âdemoğlunun kıblesi” olan topraklarıyla, bizlere kardeşliğin, birlik ve beraberliğin ne kadar önemli olduğunu hatırlatacak.
Üç Şeriatın Kalbinin Beraber Attığı Dünyanın En Kadim Kentlerinden İlki: Kudüs
Kudüs, bütün şeriatların kutsal kabul ettiği kadim bir kenttir. Çeşitli kaynaklarda Yeruşalayim, Jerusalem, Uruşelim, Yerusalim, Makdis, Beytü’l-Mukaddes, Beytü’l-Makdis, İlya ve Eyliya adlarıyla da anılır. Bu kadim kent, Müslümanların ilk kıblesi ve peygamberlerin makamıdır. Kudüs’ün tarihine baktığımızda; Hz. İbrahim (a.s.), Hz. Davud (a.s.), Hz. Süleyman (a.s.), Hz. Zekeriya (a.s.), Hz.Yahya (a.s.), Hz. İlyas (a.s.), Hz. Yakup (a.s.), Hz. Yusuf (a.s.), Hz. Musa (a.s.), Hz. İsa (a.s.), Hz. Muhammet (a.s.) ve daha birçok peygamberin bu kutsal topraklardan gelip geçtiğini, vahiylerini bu topraklarda aldığını, davet ve tebliğ çalışmalarını bu topraklarda yaptığını görürüz. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (a.s.)’in Miraç’a yükseldiği yer olan Mescid-i Aksa da bu kenttedir
Mescid-i Aksa
Mescid-i Aksa, Mekke’ye olan uzaklığından dolayı “en uzak mescit” anlamında böyle adlandırılmıştır. İnsan eliyle inşa edilen ikinci mescittir. İlki Mekke’deki Mescid-i Haram’dır. Müslümanların büyük önem verdiği Mescid-i Aksa’yı “Beytü’l-Makdis” adıyla ilk inşa eden kişinin Hz. Süleyman (a.s.) olduğu bilinir. Burası bu yüzden “Mescid-i Süleyman” olarak da anılır. Mabedin yapımını Hz. Allah (c.c.) emretmiş, Hz. Davut (a.s.) başlamış, ömrü yetmeyince de oğlu Hz. Süleyman (a.s.) inşaatını tamamlamıştır. Mabedin Hz. Süleyman (a.s.)’ın emrine verilen cinler tarafından inşa edilmiş olduğu düşünülür. Mabed tamamlanmadan önce Hz. Süleyman (a.s.) ayakta, elindeki değneğe dayanmış bir şekilde vefat etmiştir. Hz. Süleyman’ın vefat ettiğini anlamayan cinler, ancak değneği ağaç kurtları yiyince onun dünyasını değiştirdiğini anlayıp emrinden çıkmışlardır fakat o vakte kadar mabedin inşası çoktan bitmiştir.
“Onun ölümünü gerçekleştirdiğimiz zaman, onun ölümünü, sadece onun değneğini yiyen bir yer canlısı onlara göstermişti. O yere yıkılınca şu ortaya çıktı: Cinler, şayet gaybı bilmiş olsalardı, o aşağılayıcı azapta bekleyip durmazlardı.”
Sebe Suresi, 14
Muhammedîlerin yaygın inancına göre, Hz. Muhammed (a.s.) Efendimiz Miraç yolculuğuna buradan başlamıştır. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de bölgeye bu adı buyurmuştur.
“Sübhandır o ki, kulunu bir gece, Mescid-i Haram’dan, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götürdü; ayetlerimizden bazılarını ona göstermek için. Çünkü o, ‘işiten biri’dir, ‘gören biri’dir .’’
İsra Suresi, 1
Aynı zamanda Muhammedîlerin Kâbe’nin kıble olarak seçilmesinden önce yöneldikleri ilk kıble, Evliya Çelebi’nin de eserinde “eski secde” olarak anılan yer burasıdır. Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim, Kudüs’ü fethettiğinde, “Elhamdulillah, ilk kıblenin sahibi oldum.” demiştir.
Ağlama Duvarı
Yıllar içinde defalarca yıkılıp yağmalanan Süleyman Mabedini, Roma tarafından atanan Yahudi Kralı Hirodes (Hérode) MÖ 20 yılında yeniden yaptırmışsa da MS 70 yılında Kudüs’ün Romalılar tarafından kuşatılması sırasında tekrar yıkılmıştır. Ağlama Duvarı, Hirodes’in yaptırdığı mabedin çevresini kuşatan duvarın bir kısmıdır ve Kudüs’ün doğu kesiminde yer alır. Bugünkü haliyle duvarın en üstünde bulunan on bir sıra, Muhammedî Kudüs’ün kutsallarından bir diğeri de Sahratullah, diğer adıyla ‘’Muallak Taşı” dır. “Havada asılı duran kaya” anlamına da gelen tavandan bakıldığında havada asılı gibi duran bu taşın, Musevîlere göre bulunduğu yer yaratılışın başladığı nokta, İsevîlere göre Rabbin adaletinin kürsüsüdür. Muhammedîlerin inanışında bu taş Peygamber Efendimizin göğe (arşa) yükselmesi esnasında “Ya Muhammed! Cenâb-ı Hakk’ın huzuruna beni de götür!” diye dile gelmiştir. Peygamber Efendimizin ise “Ya Sahratullâh, Allah’ın emriyle boşlukta dur!” demiş ve taş olduğu yerde kalmıştır. Evliya Çelebi’nin araştırdığı kaynaklara göre, dönemden kalmadır. Geri kalan kısım ise Hirodes dönemi mimari özelliklerini taşımaktadır. Musevîler MS I. yy.dan itibaren bu duvara saygı duymaya başlamışlar ve önünde dua etmişlerdir. Kudüs’ün yakılıp yıkılışını, Roma İmparatorluğu tarafından esir edilip bu topraklardan sürülmelerini hatırlayıp bu duvarın önünde gözyaşı dökmüşlerdir. Tevrat tefsirlerine göre de bu duvar hiç yıkılmayacak ve Rab mabedin batı duvarını asla terk etmeyecektir.
Sahratullah
Kudüs’ün kutsallarından bir diğeri de Sahratullah, diğer adıyla ‘’Muallak Taşı” dır. “Havada asılı duran kaya” anlamına da gelen tavandan bakıldığında havada asılı gibi duran bu taşın, Musevîlere göre bulunduğu yer yaratılışın başladığı nokta, İsevîlere göre Rabbin adaletinin kürsüsüdür. Muhammedîlerin inanışında bu taş Peygamber Efendimizin göğe (arşa) yükselmesi esnasında “Ya Muhammed! Cenâb-ı Hakk’ın huzuruna beni de götür!” diye dile gelmiştir. Peygamber Efendimizin ise “Ya Sahratullâh, Allah’ın emriyle boşlukta dur!” demiş ve taş olduğu yerde kalmıştır. Evliya Çelebi’nin araştırdığı kaynaklara göre, cennetten çıkan taşlardan biri Kâbe’deki Hacerü’l-Esved, diğeri de Sahratullah’tır.
Kubbetü’s-Sahra
Musevilerin ‘’Tapınak Tepesi’’ diye adlandırdıkları tepedeki Muallak Taşı üzerine Hz. Ömer (r.a.) tarafından yaptırılan Emeviler zamanında onarılmış bir mescittir. Genelde Mescid-i Aksa ile Kubbetü’s-Sahra birbirine karıştırılır. Kubbesi altın sarısı olan Kubbetü’s-Sahra da birçok işgal görmüş ve farklı şeriatlar tarafından ibadethane olarak kullanılmıştır. Osmanlı’da birçok kez tamirat görmüş, ilavelerle bugünkü halini almıştır.
Zeytin Dağı
“And olsun o Tîn’e/incire ve o Zeytûn’e/ zeytine! Tûr-i Sînâ’ya! Bu emin beldeye!”
Tin Suresi, 1-3
Zeytin Dağı, Kur’an-ı Kerim’de Hz. Allah (c.c.)’ın üzerine yemin ettiği Tur Dağı olarak da bilinen, Mescid-i Aksa’nın tam karşısına düşen tepedir. Hz. Davut (a.s.)’tan Hz. İsa (a.s)’ya kadar birçok peygamberin ve evliyaullahın durağıdır. Musevîlere göre, kıyamet günü cennete ilk ve en erken bu tepeye defnedilmiş olanlar gireceklerdir. İsevîlerin inancına göre, Hz. İsa (a.s.)’nın çarmıha gerildiği yer burasıdır.
Kıyamet Kilisesi
İsevîlerin kutsal hac noktalarından biri olan ve Roma İmparatoru Konstantin’in annesi Helen tarafından yaptırılan, Evliya Çelebi’nin deyimiyle Kamame Kilisesi’dir
Hz. Ömer Camii
Hz. Ömer (r.a.), Kıyamet Kilisesini ziyaret ederken namaz vakti girmiş, kilisenin patriğinin ısrarına rağmen namazını orada kılmamış, kilisenin güney tarafında yakın bir yerde kılmıştır. “Eğer burada kılarsam benden sonra burayı camiye çevirirler.” düşüncesiyle İsevîlerin düzenini koruyan, adalet timsali Hz. Ömer’in namaz kıldığı yere daha sonra Emeviler bir cami ve minare yaptırmışlardır. Kıyamet Kilisesinin çan kulesiyle bu caminin minaresi yan yanadır.
Bilgi Kutusu
Hz. Ömer (r.a.)’in Kudüs’ü fethettikten sonra orada yaşayan halka yazdığı emannamedir. “Ben Ömer b. el Hattâb’ın Beytü’l-Makdis halkına yazdığıdır. Canlarınız ve mallarınız güvence altındadır. Kiliselerinize yerleşilmeyecek ve kiliseleriniz yıkılmayacaktır. Umumi bir olay çıkarmadığınız sürece.” Hz. Ömer (r.a.)’in bu emannamesini, yıllar sonra Kudüs’ü fethedecek olan Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim de aynı samimiyetle uygulamış, bu topraklarda Hz. Ömer (r.a.)’in ektiği adalet ve hoşgörü tohumlarını gayretle beslemeyi sürdürmüştür
Hz. İsa (a.s.)’nın Doğum Yeri: Beytülahm
branice ‘’ekmek evi’’ anlamına gelen Beytülahm, Kudüs’ün 10 km. güneyinde yer alan bir yerleşim yeridir. Bir kısım İsevî araştırmacılar, Hz. İsa (a.s.)’nın buradaki bir mağarada doğduğunu düşünürler. Hatta Hz. Davut (a.s.)’un ve Hz. Süleyman (a.s.)’ın kabirlerinin de aynı mağarada olduğuna inanırlar. Doğu Roma İmparatorluğu tarafından mağaranın üzerine “Meryem Kilisesi” yaptırılmıştır.
El-Halil Şehri
Kudüs’ün güneyinde bulunan El-Halil şehri, Hz. Allah (c.c.)’ın “Halîlim! (Sevgilim!)” diye hitap ettiği Hz. İbrahim (a.s.)’in şehridir. Hz. İbrahim (a.s.), oğlu İshak (a.s.), torunları Hz. Yakup (a.s.) ve Hz. Yusuf (a.s.)’un türbeleri bu şehirde “Çifte Mezarlar Mağarası”nda bulunur.Pîr Efendimiz, bölgeyi ziyaretinde, mekanın manevî yoğunluğu sebebiyle gözyaşlarına hâkim olamadığını ifade etmiştir.
Binlerce peygamberin, velinin, hatun kişinin makamına ev sahipliği yapan Filistin’de, sinagoglar, kiliseler ve camiler yan yanadır. Bu kutsal coğrafyada şofar, çan ve ezan sesi birbirine karışmaktadır. Pîr Efendimizin Filistin ziyaretinden notları şöyledir: “Ankara’dan katılan beş derviş kardeşimle beraber Çorum hac kafi lesine katıldık ve Suriye üzerinden Ürdün’e geldik. Oradan da ziyaretimin küllîsi tertîb-i ilâhî olan Kudüs-i Şerîf’e geldik. Ziyaret mekân ve makamlarını ziyaret ettik. Mescid-i Aksa’da sabah namazı kıldık. Kubbetü’s-Sahra’da çok mihraplarda ve ortasında bulunan muallak taşı altında ikişer rekât namaz kıldık. Kayınpederimin arzusu üzere zikir halakası kurdum. Sabaha kadar Rabbımızı zikrettik. Fakir, on senelik şeyh idim. Orada bulunduğumda gördüm ki Muhammedi, İsevi ve Musevi şerîatlarının mukaddes mekânları ve makamları mevcud. Filistin de 3 şerîatın müşterek ve mukaddes davası. Birinin diğerine üstünlük göstermeye hakkı yok. Bu ve buna benzer davalar düşmanlıkla hiçbir zaman hâllolamaz. Mânâya yönelik ilim ve irfanîyetle düzeleceğine kesinlikle kaniyim. Zaman gelecek dünyayı da ilim ve irfanîyet ve gerçeklerin ifşası ve bilinmesi kurtaracak.” Duamız, Pîr Efendimizin ömrü boyunca bize anlatmaya çalıştığı gibi sevgi ve barış içinde “‘Lâ İlâhe İllallah’ diyenlerin Müslüman ve Müslümanların da kardeş olduklarının bilinciyle” bu bölgede yaşanmasıdır.
Filistin’de Nereye Gidilmez?
Lut Gölü
Dünyada deniz seviyesinden en alçak noktada yer alan ve %33’e ulaşan tuz oranıyla en tuzlu üçüncü gölü olan Lut Gölü; İsrail, Filistin ve Ürdün arasında yer alır. Yüksek tuz oranı nedeniyle canlı yaşamına uygun olmayan Lut Gölü, bu özelliğiyle “Ölü Deniz” olarak da adlandırılır. Her ne kadar turistik açıdan bir önemi olsa da, bizler Pîr Efendimizin, “Allah’ın gazabının indiği yerlerde durulmaz!” öğüdüne uyarak Lut Gölünü seyahat rotamıza katmıyoruz.
Bunun nedeni, MÖ 1900 yıllarına kadar varlığını sürdüren Lut Kavmi, Allah (c.c.)’ın gönderdiği peygamberlerden Hz. Lut (a.s.)’un uyarılarına uymamış ve asiliklerine devam etmişlerdir. Sonunda büyük bir azapla burada yok edilmişlerdir.
“Nihayet emrimiz gelince, oranın altını üstüne getirdik; oranın üzerine ‘düzenlenmiş kilden taşlar’ yağdırdık.”
Hud Suresi, 82


